Salı, Ekim 03, 2006

Burada hala yaz.


Ankara'dan, İstanbul'dan şakır şakır yağmur haberleri geliyor, annemler buralar çok soğuk diyor ama biz Adana'da hala yaz havası soluyoruz, askılı tişörtler giyiyoruz. Mesela şu yanda gördüğünüz fotograf 20 dk. önce çekildi. Hatta şort giyenler bile var. Ama bilirim ki bunlar son demler ve yavaş yavaş biz de üşümeye başlayacağız bir iki haftaya kadar. Üşümek dediysem öyle tir tir değil, hafif bir hırka idare eder daha kasım'a kadar.
Yaz mevsimini sevmiyorum. Kesinlikle benim mevsimim olmadı hiç bir zaman. Tamam, yaz çocuğuyum, Ağustos doğumluyum ama bu yaz mevsimini sevmemi gerektirmiyor. En güzeli bahar. Hem ilki, hem sonu. Hatta Nisan&Mayıs ve Eylül&Ekim'dir en güzel aylar. Hiç bitmeseler keşke.



Öğlenleri işyerinin iskelesinde yürüyorum, bir sürü yavru balık var iskelenin etrafında. Elinizi atsanız yakalayabilirsiniz ama av yasağı olduğu için kimse dokunamıyor, onlar da mutlu mesut büyüyorlar. Yeni hobim balıklara ekmek atıp, yemelerini izlemek. Koca bir ekmek 5 dk. içinde yok oluyor. İyi de oluyor, ekmekler çöpe gitmiyor. İçimin acıdığı durumlardan biri çöpe yiyecek atılması. Ama uzun süre önce çaresini buldum. Ekmekler kızartılıp yeniyor veya balıklara atılıyor. Meyveler sıkılıp suyu içiliyor, sebzeler haşlanıp buzluğa kaldırılıyor, yenmeyen yemekler bir kaba konulup sokaktaki kedilere veriliyor.

Yukarıdaki fotoda suyun yeşil gözüktüğüne bakmayın, aslında gayet mavi ve berrak. Yanda kocaman gemi olduğu için öyle bi garip gözüküyor rengi.



Ve bir ayakfotosu da benden ama öyle şirin terliklerle, pahalı ayakkabılarla, süper topuklularla değil. 4 yıldır yaz-kış, hergün, sabahtan akşama kadar giymek zorunda olduğum çelik burunlu iş ayakkabısıyla :)



Sevgiler.

0 yorum: