Cuma, Ocak 26, 2007

Hayat böyle bir şey


Sabah sabah gazeteyi okuyunca flash back yaptım 7 yıl öncesine doğru.
...
(Konuşmalar telefonda yapılmaktadır)
Ben: Fırfır, TV'yi aç, bilmem ne müzik kanalını. Lan raindog var, adamlar klip çekmiş ama grubun adı Placebo mu ne öyle bir şey yazıyor, bunlar ad mı değiştirdi?
Fırfır: Hadi ya, pembe peluşu da kullanmış mı eleman?
Ben: Yok, peluş felan yok da, ben bu şarkılarını hiç dinlememiştim? Hiç hatılamıyorum duyduğumu.
Fırfır: Grubun adına ne dedin? Placebo mu?
Ben: Evet, evet. Açtın mı TV'yi?
Fırfır: Dur bi uyanayım açıyorum hemen :) Aaa, vallahi Raindog. Neyse, akşam Gölge'ye gidince bakarız adlarına bi değişiklik var mı diye. Geliyorsun değil mi akşam?
Ben: Geliyorum elbet. Demo'yu aramayı unutma.

[Efem, şu an aynı günün akşamına, saat 21.30 sularına ışınlanıyoruz...]

Fırfır: E yok isim değişikliği felan, baksana afişe, hala Raindog.
Ben: Acaba TV için felan mı isim değiştirdiler, ama niye yapsınlar ki böyle bi şi?
Demo: Ne oluyor yahu, ne ismi, ne TV'si?
[Burada, Fırfır olanları anlatıyor Demo'ya]
Demo: Lan Placebo başka bi grup, hiç duymadınız mı? Evet, benziyolar. Ama ben sizin Placebo'yu bilmemenize şaşırdım. Fight Club'ın sonundaki şarkıyı da onlar söylüyor.
Ben: Hadi yaw? Neyse, içeri geçelim. İyice kalabalıklaşmaya başladı burası.
.
.
Şimdi bunları hatırlayınca o andan 2 sene öncesine, yani şu andan 9 sene öncesine flash back yapasım geldi.
.
Babam: Akşam 8'den sonra dışarı çıkamazsın.
Ben: Ama baba, cumartesi arkadaşımın doğum günü. Ve ben de onlarla beraber olmak istiyorum.
Babam: Gündüzler torbaya mı girdi? Gündüz durursun yanlarında, 8'de de evde olursun.
Ben: Ya baba, üniversite de okuyorum. Çocuk muyum ben ya, saçmalıyorsunuz....
Babam: Hayır dedim, akşam akşam kız başına ne işin var dışarıda! Eve geleceksin!

...Bağıra çağıra odaya kapanılır, kapı kilitlenir, müzik açılır, akabinde yalvar yakar tekrar izin istenir. Zorla da olsa izin alınır. Çünkü herkesler Gölge'ye gitmektedir. Çünkü Ankara'nın en iyi rock barıdır. Çünkü Pilli Bebek çalmaktadır.
Ama akşam ne olur? Barın kapısına gidildiğinde kapıda bir mühür ve 3 günlük kapatma cezası yazısı görülür! Chroma gene akşam vakti Gölge'yi göremez, bunun için bi 6 ay daha beklemesi gerekmektedir.
.
.
Bütün bunları düşünmeme sebep, Onur Baştürk'ün bugün Kelebek'te yayınlanan şu yazısıdır.

Sonuç:
1. Gölge kapandı. Artık yok.
2. Baba evden ayrıldı, İstanbul'a yerleşti.
3. Chroma, bildiğiniz gibi, Adana'da.
4. Raindog hala var ancak grubun adı Zakkum oldu, albüm de yaptılar, klip de çektiler. Pembe peluş da var!
5. Evet, ben "Kelebek" okuyorum! Hatta "Günaydın" da okuyorum.
6. Deja vu'yu izleyin. (Alaksız oldu ama siz yine de izleyin. Minority report'u, Terminatör'ü, Time cop'u, Hiro Nakamura'yı anımsayın.)

Salı, Ocak 23, 2007

Milli savunmasına ve milli istihbaratına milyonlarca dolar harcayan, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olan, 18 yaşını aşmış her erkek vatandaşına en az 6 ay askerlik eğitimi veren, son 15 yılda binlerce gencini şehit vermiş olan ülkenin savunulması henüz 17 yaşında ve cebinde sadece 1 YTL parası olan bir serseriye kaldıysa ve ülkenin yetkilileri "milliyetçi duygularla yapılmış basit bir eylem" diyebiliyorsa eğer, cümle başında sözü edilen onca emek, onca para, binlerce hayat niye harcanıyor ki? Çözüm gayet basitmiş halbuki: Orta gelirli veya altında ailelerin çocuklarından hafif agresif olduğunu tespit ettiğin çocukları okutma, beynine gazı ver, eline silahı ver, biraz da atış talimi yaptır! İstediğin kişiyi yok etsin.

Anlayamadığım bir nokta da, aslında halkın büyük bir kısmı tarafından bu çapulculara kahraman muamelesi yapılması. Gazetelerin dediğine aldanmayın siz. Bakın İstanbul Taksim'den Adana'ya uzayınca ne tür tepkiler duyuyorsunuz: "aldı işte ağzının payını", "Onca şehidin arkasından niye kimse böyle yürümedi?"... Bu tepkiler yüzünden bu tip serseriler de durumdan vazife çıkartmaya başlıyor. Ya gerçekten bu ülke 17 yaşında serserilerin intikam duygularına muhtaç olacak kadar aciz mi? Ben mi körüm, görmüyorum, anlayamıyorum? Hrant Dink'i savunmasız bir haldeyken sırtından vurarak öldürünce kapanmış mı oldu Ermeni meselesi? Peki, silahsız bir adamı sırtından vurmak korkaklık, acizlik değildir de nedir?

Dünyanın ne düşündüğü, başka ülke vatandaşlarının ne düşündüğü umrumda değil. Ben sadece düşünmekten aciz 17 yaşında bir çocuğun duygularına muhtaç olduğunu düşünen bir milliyetçilik anlayışından rahatsız olduğumu belirtmek istedim.

Pazartesi, Ocak 22, 2007

Kimse söylemiyor, bari ben söyliyeyim: Hayvanız biz!


Niye çabalıyoruz ki farklı bir şey olmak için? Nedir derdimiz? Nihayetinde hayvanız biz de. Yaşam dürtülerimiz doymaktan ve soyumuzu devam ettirmekten ibaret. Beynimizi kullanmadan da yaşayıp ölebiliriz. Tıpkı hayvanlar gibi. Topraklarımızı belirleriz, o sınırları geçmeye çalışanı da kovarız ya da öldürürüz. Bu kadar basit bu iş. Niye "İNSAN OLMAK şöyle bir şeydir" diye kurallar getirmeye, geliştirmeye çalışarak kendimizi zorluyoruz ki? Niye tartışma gereği hissediyoruz ki? 2 kuruş aklımız var diye niye kendimizi üstün görüyoruz ki sıçanlardan ya da sırtlanlardan?

Güçlü olan kazanır, düşmanını öldürür, ölen de öldüğüyle kalır, kurda kuşa yem olur gider.
İnsan minsan olmak istemiyorum ben artık, okumak, araştırmak da istemiyorum, zor çünkü bu, çok zor. Bağırırım, çağırırım, ya da sıkarım silahı, olur biter...


"Biz" derken tüm insanlığı kastediyorum.

Cuma, Ocak 19, 2007

Günler böyle geçiyor

Aslında bu postun konusu tam tersi olacaktı. Daha önce defalarca büyük konuşmuş ve bu konuşmalarını defalarca yalamış ama yine de akıllanmamış bir kişi olan ben, bakın diyecektim, bünyeye yardımcı olmak, sağlıklı tutmak için multivitamin kullanıyorum, ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirmek için şunu da tavsiye ederim, grip aşısı da oldum, süperim, herkes hasta hasta gezerken ben sapasağlamım diyecektim. 2 yıldır hasta olduğumu, yatak döşek yattığımı hatırlamam diyecektim ama kısmet değilmiş!

Nitekim son 3 gündür hayat yandaki arkadaşlar, bolca burun akıntısı, göz yanması, boğaz ağrısı ve hapşurukla beraber geçiyor. Gerçi yatak döşek yatmalık bi durum yok. Hatta izin bile almadım, işyerindeyim hala.

Bunların üstüne bi de flor elektrodum kırıldı. Firmanın elinde de stok yokmuş, tez konusunun analizleri için mecburen bi ay daha bekleyeceğim.

Ama yine de bütün bunlar yOrkunla beraber Star Wars serisini izlememize engel değil! Kahramanımsın C3PO.

Pazartesi, Ocak 08, 2007

Peeh, sen otur oturduğun yerde öyle tüketgen tüketgen

Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, bilimde devrim yaratan Bohr atom modeli teorisini yayınladığında 28 yaşındaymış (yıl 1913). Gerçi sonra o teori çok değişti, çok gelişti ama olsun, önemli bir adımdı atom yapısının aydınlatılmasında.


Ludwig Zamenhof tüm dünyada tek bir dil fikriyle geliştirdiği yapay dil Esperanto'yu dünyaya tanıttığında 28 yaşındaymış. Gerçi pek çokları tarafından İspanyolca'ya benzetilmiş, ayrıca da genel olarak pek rağbet görmemiştir ama olsun, meraklıları hala çok.

Bob Marley "I Shout the Sheriff"i kaydettiğinde 28 yaşındaymış. Oldukça genç sayılabilcek bir yaşta, 36 yaşında, cilt kanserinden (malignant melanoma) vefat etmiş ama olsun. Müthiş bir insanmış. 120 yıl "ot" gibi :) yaşamaktansa onun kadar üretken olup da kısa yaşamayı tercih ederdim.


Kaynak: Bu sitede görmüş olduğum şu sitedir.

Çarşamba, Ocak 03, 2007

Bayramlık kuzenler

Annem Afyon - Bolvadin'lidir. Çocukluğunda zor günler geçirmiş. 5 yaşında annesini kaybetmiş, o sırada ikisi kız biri erkek 3 kardeşlermiş. En büyükleri annemmiş. Anneannemin vefatından 5 ay sonra dedem tekrar evlenmiş. 2. eşinden de bi kızı bi oğlu olmuş. (Yani benim biri öz diğeri yarı öz olmak üzere 2 dayım ve aynı şekilde 2 de teyzem var). Ama annem 9 yaşındayken dedem de vefat etmiş. Annem ve dayım halalarının yanına Ankara'ya gitmiş -ki büyük halanın zaten 6 çocuğu varmış-, teyzemse Bolvadin'de teyzesinin yanında kalmış. Çocuk yaşta araya mesafe girince kardeşlik duygusu da pek oluşmamış. 2. eşten olan çocuklarsa anneleriyle kalmış, ama cici anneanne tekrar evlenince o kardeşlerle de bağlantı azalmış, hatta kesilmiş.
Bu postun konusu yarı üvey olan teyze ile ilgili. Bu bayramı ve yılbaşını Afyon'da o ve kızlarıyla geçirdik. Aslında konu bayram+yılbaşında ne yapalımla açıldı. Anneye sana yılbaşı hediyesi almayayım, kaplıcaya götüreyim dedim. O da seve seve kabul etti. Hem kışın kaplıcadan daha güzel ne olabilir ki!* Sonra baktık oteller pahalıya patlıyacak, Bolvadin yakınlarında belediyenin işlettiği Heybeli termal** tesisi var, ister otelde kalabiliyorsunuz, isterseniz de ev kiralayabiliyorsunuz. 5 kişilik villa tipi evlerin günlüğü 60 YTL. Üstelik evlerin içinde 3-4 kişinin rahatça sığabileceği kendine ait küçük hamamı var. O nedenle ev kiralamak daha cazip geldi. Sanırım 8-10 yıldır da Afyon'a gitmiyordum, özlemiştim vallahi. Annem, hazır gitmişken Hülya teyzenlere uğrayalım dedi, sonra plan daha da gelişti ve teyzemi ve çocuklarını da alıp tesise beraber gitmeye karar verildi. İyi de edildi. Kendisini bu güne kadar sanırım toplam 3 kez görmüştüm. Varlığından haberdardım, Afyon merkezde oturduğunu biliyordum, çocukları olduğunu da biliyordum ama sayısı ve yaşları konusunda hiç bir fikrim yoktu.

Sonuç itibariyle ben 28 yaşımda piyangodan bir teyze, bir enişte ve de 18, 16 ve 14 yaşlarında 3 tane kuzen sahibi oldum. İlk başta çocuklar da bi garipsedi ama kan çekiyor herhalde hemen kaynaştılar bizimle. 2006 benim için çok güzel bir yıldı. 2007 ye giriş de bayram gibi*** oldu :) Umarım hep böyle geçer.


* Galiba yaşlanıyorum.

** Tesis çok da mükemmel değil, fazla bir konfor beklemeyin. Bolvadinli değilseniz eğer, torpil sahibi bir kişi bulmanız iyi olur.

***3 günü termalde, bir günü de Afyon'da geçirilen 4 gün boyunca sucuk, düğülü yaprak sarma, kaymak, haşhaşlı gözleme (katmer) ve lokum ile beslenmenin sonucu alınan kilo miktarını da söylemeden geçemeyeceğim: 1,350 kg!