Pazartesi, Nisan 30, 2007

Kalbini durduracak şey

"... Önemli olan, uğruna gerçekten kalbini durdurabileceğin tek şeyi bulmaktır..."

Yukarıdaki cümle "Kutup Macerası" (Eight Below) filminin 01:12:29'uncu saniyesinde geçmekte.

Bugüne kadar pek çok şeyle uğraştım. Ama hiçbiri uzun ömürlü olmadı. Hiçbiri bana gerçekten kendimi kaybettirecek, başka şeyleri gözüm görmez olacak, tüm benliğimle konsantre olabileceğim, hayatımı odaklayabileceğim, her türlü riskini göze alabileceğim, anlatırken heyecanlandıracak, saatlerce tartışabileceğim kadar önemli olmadı. Çevremde herhangi bir şeye karşı tutkulu pek çok insan var. Onlar gibi olabilmeyi çok isterdim. Çıkmadı işte karşıma. Ama umuyorum bir gün ben de o tek şeyi bulacağım.

Müstakbel kocam, lütfen üstüne alınma. Bahsettiğim bu "şey" bir hobi, bir uğraş ya da bir amaç gibi bir "şey" :)

Bu arada, film çok keyifli. Hikaye çok anlamlı. Hele de köpekleri (ya da genel olarak hayvanları) seviyorsanız, kesinlikle izlenmeli.

Perşembe, Nisan 26, 2007

Jet Fadıl

Ülkenin kaderini değiştiren bu adam nerede, ne yapıyor acep? Aslında sana minnet borçlu olması lazım RTE'nin.

Jet Fadıl kimdir?
Fadıl Akgündüz, Arap asıllı Siirtli bir iş adamıdır. Şirketinin ismi yüzünden Jet Fadıl diye de bilinir.

Önceleri JetPA adında, otomobil pazarlama hizmeti veren bir şirkete sahipti. Müteahitliğe girişmesiyle işlerini kısa zamanda büyüttü. Memleketi Siirt'te %100 yerli ve Türk malı otomobil üretecek bir otomobil fabrikasını inşa etmeye başladığında büyük sükse yaptı. 'İmza' adını verdiği modelin tanıtım gecesi televizyonlardan canlı yayınlandı.

Servetinin 700 milyon dolara ulaştığı, islamcı kesimin en zengin adamı olduğu söylenen bir dönemde, villa yerine kendi yaptırdığı sitede üç odalı bir dairede oturduğu söyleniyordu. Ancak islamcı kimliği ile tanınan bu işadamının şirketleri, kuracağı söylenen otomobil fabrikasına sermaye toplarken, dönemin politik karışıklığının da etkisiyle iflas etti. Geride kaba inşaatı bitmemiş bir fabrika ve bir sürü söylenti bıraktı. Kimine göre insanların iyi niyetlerini sömüren bir yolsuzluk uzmanı, kimine göre az zamanda büyük işler başarmanın büyüsüne kapılıp oynadığı kumarı kaybetmiş bir adamdır.

Hakkında tutuklama kararı çıkınca yurt dışına kaçmış ve 2001 seçimlerinde bağımsız milletvekili seçildiği Siirt'e geldiğinde tutuklanmıştır. Boşalan koltuğu için yapılan seçimden sonra başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan seçilmiştir.

Kaynak: Vikipedi

Çarşamba, Nisan 25, 2007

Rüya


Rüya gördüm dün gece ki pek görmem, genelde mışıl mışıl uyurum.
Uzun bir seyahattan sonra eve gidiyorum, evde herşey yere devrilmiş. Buzdolabı yere yatmış, TV yüz üstü düşmüş, yatak balkona kadar kaymış, duvarlar çatlak çatlak, eşyaların hemen hepsi yerde. Ama hiçbiri kırılmamış, sapasağlam duruyor.Hepsini yerden kaldırıp, yerine yerleştiriyorum. Ne olduğu konusunda hiç bir fikrim yok, ilk önce deprem olmuş olabileceği geliyor aklıma. Balkondan aşağı bakıyorum, John Locke bahçe suluyor! "Locke, Locke" diye sesleniyorum. Yukarı doğru kafayı çeviriyor, "ne oldu, deprem mi oldu?" diye soruyorum. "Hayır" diyor. "Binanın temeli çöktü, ama sadece sağ tarafı!"
O sırada Yıldız Teyze kapıyı çalıyor (kendisi yöneticimiz olur). Evde bir problem olup olmadığını soruyor. "Eşyalar devrilmiş ama hasar yok, sadece duvarlar çatlak çatlak olmuş, sanki rutubetten kabarmış gibi, niye öyle oldu ki" diyorum. Duvarların arasından geçen su borularının patlamış olabileceğini, ondan dolayı sızıntı meydana gelebileceğini söylüyor. "Amaan, zaten 1 Temmuz'da taşıncam, 2 ay daha idare edebilirim şurda, sonrasını ev sahibi düşünsün" diye geçiriyorum içimden.

:)

Sabah rüya yorumlarında "deprem"e baktım (Başka hangi kavrama bakabilirim ki acep?). Şöyle yazıyordu:

İş yaşamınızda sıkıntılar yaşayacaksınız demektir. Ülkeler arasında savaş çıkacağı şeklinde de yorumlanır. ...

Hayırdır inşallah.

Perşembe, Nisan 19, 2007

Kalem

Sabah bir eğitim için toplantı odasındaydık. Beyaz tahta üzerinde, çizerek anlatırken kalem bitti. Servis personelini arayıp kalemin bittiğini, acilen bir tahta kalemi getirmelerini söyledim. 2 dk sonra, işe yeni başlayan bir çocuk salona gelip bir tükenmez kalem verdi. "Bundan değil, tahta kalemi istemiştik" dedim. Pardon deyip çıktı, biraz sonra geldiğinde elinde şu kalem vardı:



Gülemedim de o an, içimde kaldı :))

Çarşamba, Nisan 18, 2007

İnce ayarlar

Bazen tolerans sınırlarım fazla zorlanıyor ve tepki vermek zorunda kalıyorum. Tepki verdiğim kişinin suratı asılınca da ne diyeceğimi şaşırıyorum, motivasyon sıfır oluyor. Tıpkı az önce olduğu gibi.
Tamam sürekli aynı binadayız, birlikte çalışıyoruz ama sorumluluklarımın senin üstünde olduğunu bilmene rağmen ve kendin "bilgi vermedik" dediğin halde, ben bölüm müdürüyle telefonda konuşurken "sen ne anlatıyorsun ya, ver ben anlatayım" gibi bir ifade kullanmanın ne alemi var? Hadi kıdem mevzuunu da geçtim, ya sen koskoca evli barklı çoluk çocuk sahibi bir adamsın. Benden 10 yaş büyüksün. Sen öyle yaparsan ben de "samimiyet ayrı ama müdürle konuşurken müdahale etmenizden ve "sen" diye hitap etmenizden hoşlanmıyorum" derim. Buna bozulmanın ve benim de moralimi bozmanın hiç alemi yok!

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Aman bre deryalar


Sen bana hiç "seni seviyorum" demedin. Ama ben gördüm. Sabah yanağından öperken yüzündeki gülümsemende gördüm, aldığım gömleği giydiğin zaman gözünde oluşan parıltıda gördüm, yaptığım yemeği yedikten sonra "güzel olmuş bre" deyişinin tonunda gördüm. Ve yemin ederim ki, bunları görmek parmağımdaki yüzüğü görmekten çok daha önemli benim için.
Yani, yüzük olsun elbet ama yüzün gülmüyorsa yüzüğün de bir anlamı yok demeye çalışıyorum.
..

İsteme+nişan merasimini atlattık nihayet. Tanışma faslı, kahve içimi faslı, kız isteme faslı, çikolata tutulma faslı, yüzük takılması, çay-börek faslı, takı ve en son da yaşpasta-baklava ile gece 1 gibi bitti merasim. Gelinlik siparişi de verildi. Geriye bi ev tutup bi kaç eşya almak kaldı.
(Bu arada, iyi ki Sandıklı'lı değilmişim! Ne çok aşamadan geçiliyormuş öyle :)

Pazartesi, Nisan 09, 2007

Düğün dernek vesaire

Cumartesi günü Ankara'da nişanlanıyorum. 1 Temmuz'da da Adana'da evleniyorum. 5 yıllık tek yaşamdan sonra garip geliyor bu fikre alışmak. Söylediğim herkes "owww, çok az vakit kalmış, nasıl yetiştireceksiniz hazırlıkları" diyor ama niyeyse içim çok rahat, hoş bir dinginlik söz konusu. (Belki de anneler herşeyi bizim yerimize düşündüğü içindir bu dinginlik. Misal benim annem şu an kullandığım mini fırını düğünden sonra kendi evine nasıl götüreceğini bile düşünüyor, Orkun'un annesi şehir dışından geleceklerin nerelerde ve nasıl kalacağını düşünüyor.) En büyük sıkıntı aynı şeyleri 4 ayrı kişiye anlatmak zorunda olmak. Zira ikimizin de ebeveynleri yıllar önce boşanmış ve görüşmüyorlar.

2 gündür gelinlik modelleri bakıyorum netten. "Öyle bir model olmalı ki, görür görmez "işte bu" demeliyim" diyordum ve yaklaşık 350. modelde dedim "işte bu" diye. Bir kaç küçük detayda değişiklik olması gerekiyor sadece. Kararsız kaldığım iki model daha var. Gelinlikçiyle konuşup hangisinin daha uygun (fiyat+zaman açısından) olduğunu öğrenmek gerek.

Huzurluyum ben, ve ben ne zaman huzurla bir işe girişsem pek sorun yaşamamışımdır.