Pazartesi, Şubat 16, 2009

Nuray Mert


Nuray Mert'i daha çok televizyondaki tartışma programlarından bilirim. Her ne kadar biraz hırçın olduğunu düşünsem de, kendinden emin duruşu, mantıklı soruları ve farklı bakış açısıyla verdiği cevapları hep hoşuma gitmiştir. Ama açıkcası öyle uzun uzadıya siyasi tartışma programlarını sabırla ve sukunetle izleyemediğim için hiç bir programını sonuna kadar izlemedim. 15-20 dk sonra "vay be, ne kadınlar var" deyip kendimi küçük ve bilgisiz hissederek kanalı değiştiririm.

Daha önceleri Radikal'de yazardı. Son 3 haftadır pazartesi günleri Hürriyet'te yazmaya başladı. Kendisinin bazı düşünceleri duygularıma tercüman oldu diyebilirim. O nedenle lafı hiç uzatmadan buraya 1-2 alıntı yapmak istiyorum.


Sıkıcı Batı’dansa karmaşık Doğu

.
...
Batı ülkelerinin, ununu elemiş, eleğini asmış, her şeyin en doğrusunu keşfetmiş havası ruhumu sıkıyor.

Batılıların, bir yandan küreselleşmenin doğal sonucu, ama biraz da sıkıcılıklarını fark etmiş olmalarından ve nihayet yine çokbilmişlikten ödün vermemek adına dört elle sarıldıkları "çokkültürlülük"leri bile bana fazlasıyla hesabi, fazlasıyla ölçülü, fazlasıyla kurmaca geliyor.

Dünyanın bütün mutfaklarını, güzel ve zengin şehirlerinde buluşturmaları bile bana, çeşitlilik merakından ziyade açgözlülük gibi geliyor.

Dünyanın her yerinden tarih hazinelerini yerinde görmek ile, büyük müzelerde seyretmek ne duygu veriyorsa, farklı yemekleri, yerlerinden yurtlarından uzak, harika dekore edilmiş lokantalarda tatmak aynı tadı veriyor.

Şansa, tesadüfe yer vermeyen, her şeyi istediğiniz anda, iyi bir paketle önünüze sunan ve tam da bu nedenle işin tadını kaçıran, üstelik bunu bir eksiklik değil, zenginlik olarak görenlerin dünyası Batı.

Batı dışındaki diğer dünyaları bilmiyorum, benim Batı dışında tanıdığım tek "Doğu", Ortadoğu. Ortadoğu'daki hemen her yer, tüm bu saydıklarımın tersine bir dünya olduğu için bana çok iyi geliyor. Evet, tabii, artık dünyanın hiçbir yeri sadece kendisi değil, aslında kendisi olmak diye bir şey de yok belki.

Dahası ben, pek de mistik, egzotik düşkünü, sahicilik peşinde romantik biri değilim. Yine de belli ki hayatın karmaşık, çelişik, kaotik yanlarının örtbas edilmeden doğrudan karşımıza çıktığı yerleri daha ikna edici, daha çekici buluyorum
...
.


Sade bir itiraf
.
...
Öncelikle, doğduğum sosyal şartlar dolayısıyla çevremdeki birçok insana göre daha konforlu, daha ayrıcalıklı bir hayatım olması beni ilkokul yıllarından itibaren hep rahatsız etti.

Sonra, ben yaşadığım, hissettiğim, gözlediğim eşitsizliklere gerekçe bulma yolunu tutmadım. Zekámı, bilgimi bu yönde gerekçe üretmek için kullanamadım. Böylesi içime sinmedi.

Çocukluğumda içime işleyen "suçluluk duygusu"nu yenmek istemedim, tam tersine onu canlı tutmaya özen gösterdim. Hala bu duygu benim için bana ait en önemli şeylerden biri. Solculuğu tanımlayan da bu duygu.

"Aydın", "siyasetbilimci" veya "siyaset gözlemcisi" gibi sıfatlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bunların yaydığı havada ciddi bir sevimsizlik var. Bu durumda, "siyaset denilen ve insanların hayatını tanzim eden alana dair, birikimimiz bir şekilde sıradan biriden fazla olduğu için, her şeye burnumuzu sokma, ahkám kesme hakkımız, hatta sorumluluğumuz var" gibi bir gerekçeye sığınmaya çalışıyorum.
Ama içim çok rahat değil. Başta, kendi ülkemizde olmak üzere, dünyanın dört bir yanında olana bitene dair, sürekli köşelerde yazı, televizyonlarda lafla fikir beyan etmeyi veya ahkám kesmeyi itici bulmaktan kurtulamıyorum. Siyasi duruşumu kendime izah edebileceğim kadar sade bir gerekçe bulmak peşindeyim.

Geçenlerde, yeni tanıştığım birine, bu konuda bir izah bulmak için kem küm ederken, bana "Sokakta tanık olduğun bir kavgaya hemen karışır mısın?" dedi. "Evet" demem yeterli bir izah oldu gibi geldi. Her şeyden önce kendim için rahatlatıcı bir gerekçe oldu. Belki hepsi bundan ibarettir diye düşündüm.

Nedense, tanık veya haberdar olduğum her ihtilafı üzerime almak, kendimce haklı/haksız ayrımı yapmak, hemen ardından haklı bulduğumla beraber kavgaya dahil olmak gibi tuhaf bir huy veya gayretimin olduğunun farkına vardım
...
.