Pazartesi, Haziran 22, 2009

Dünya dönüyor sen ne dersen de, yıllar geçiyor farketmesen de

Son zamanlarda bir geç kalmışlık, bir yetiştirememe korkusu, bir herşeyi yapma, her yere gitme hevesi kapladı beni. İlk ne zaman bu hissiyata kapıldım hatırlamıyorum.
1978 doğumluyum. Yani, yaş olmuş 31. 1-2 sene öncesine kadar "daha çok gencim" duygusu varken, şimdi ise zaman hızla geçmekteymiş, bir takım şeyleri yapmak için artık çok geç olmuş gibi hissediyorum.
Metabolizmamın yavaşladığını ve yaşlanmaya başladığımı gün geçtikçe artan kilodan farkediyorum mesela. 8 sene önce 53 idim. Her istediğimi yer, diyet yapanlara şaka yollu takılırdım. 5 sene önce 56 idim, aradaki 3 kiloyu sıkça yediğim Adana kebaba bağlardım. Şu anda 60 oldum. Üstelik de ayda bir kebap yiyorum, ekmeği neredeyse tamamen bıraktım vs vs. Ama aynen annemin yıllardır dediği gibi: "Artık ne yesem yarıyor!"
Amaaan, ne demiş şair: Yıllar geçermiş, geçsin, ruhumuz genç ya :))

-------------------------------------------------------------


Henüz gebe değilim, bazı ufak sağlık problemleri nedeniyle biraz ertelemek zorunda kaldık. Çok şükür şu an iyiyim ama öyle hemen olmuyormuş bu iş. Her an olabilir ama aylarca olmayadabilir :) 5 ay, 6 ay, 1 sene veya daha uzun sürebiliyormuş. (Zaten doktorlar 1 hatta 2 sene boyunca herhangi bir tedavi uygulamayı uygun bulmuyor.)


Aslında oluşması gereken şartların tümünü düşününce hakikaten bir "mucize" bu gebelik. Olmaması, erkekte veya kadında herhangi fizyolojik bir sağlık problemine bağlı olmayabilir, psikoloji de pek önemli. Hiç bir sorun olmadığı halde yıllarca hamile kalamayan, "amaan, yetti artık istemiyorum" dediği ay hamile kalan yüzlerce kadın var.
Biz de moralimizi bozmamaya çalışıyoruz. Durmak yok, yola devam! Ve hatta, en az 3 tane!


Hamile kalmak yetmiyor, doğuma kadar geçen sürede de birçok problem yaşanabiliyor. İlk 3 ay pek kritik. Düşüklerin büyük kısmı bu dönemde oluyormuş (Ki benim çevremde de var böyle kötü tecrübeler yaşayan sevdiğim insanlar).
-------------------------------------------------------------

Uzunca bir süredir kedi sevesim var, hatta eve getiresim vardı. Toxoplazma IgM ve IgG negatif çıktığı için herhangi bir gebelik ihtimaline karşı sokak kedilerini sevemiyorum. Bir dönem kedi beslemiş, aynı yatağı paylaşmış, bir sürüyü kediyi öpüp okşamış bir insan olmama rağmen toxo ile hiç karşılaşmamışım, dolayısıyla bağışıklık sağlamamışım. Ama şu ilanı görünce güzelliğe dayanamadım ve hemen mesaj gönderdim.


Eğer kedicik evde kuru mama ile besleniyorsa, çiğ et yemiyorsa, parazit aşıları düzenli yaptırılıyor ve de hiç sokağa çıkmıyorsa o kedicikten insana toxo bulaşma riski neredeyse "SIFIR". Çiğ ete dokunmak, iyi yıkanmamış meyve sebze yemek çok daha tehlikeli aslında toxo açısından. Şurda, şurda, şurda ve şurda bu konuyla ilgili bazı yazılar var. Yani evde kedi besleme konusunda benim içim çook rahattı. Ancak çevremdekilerin (özellikle de 2 annenin) olumsuz tavır ve düşüncelerinden dolayı vazgeçmek zorunda kaldım :( Kimse benimle aynı görüşte değildi. Anlatmaya çalışsam da nafile.

Minik Duman halen ilan sahibinde. Telefonla konuştuk, istediğim zaman gidip sevebileceğimi söyledi. Sıpaya o kadar alışmışlar ki, muhtemelen vermekten vazgeçeceklermiş.

Çarşamba, Haziran 10, 2009

Yaz geldi

Tatil planları sarpasardı. İngiltere iptal. Şu an hiçbir karar alamıyoruz. Başka ihtimaller çıktı ortaya ama şartlardan biri için sınırdayız, nihai karar için YÖK'ü bekliyoruz (zira, sevgilim eşim bir arş. gör.). Yıllık izin hakkımı harcamak istemiyorum çünkü eğer tamam derlerse bir müddet yurtdışında olabiliriz.

7 yıldır Adana'dayım, ilk 4 sene alışamamıştım, sevememiştim burayı. Sonra kabullenip sevmeye başladım. Bu sene ise bir başka güzel sanki buralar. Bahar dönemi müthişti. Bol yağmuru görünce toprak coştu kudurdu resmen! Her yer rengarenk çiçekler, yemyeşil bitkilerle doldu bu bahar. Sanki bıraksan Amazon ormanlarına dönecekmiş havası vardı Adana'nın. Şimdi diyeceksiniz ki, e bir foto koy da görelim. Haklısınız, lakin ben bu güzellikleri mest halde izler iken fotograf çekmeyi hiç akıl edemedim! Sıcaklar kendini iyice hissettirmeye başladı, bitkiler sıcaktan sararmadan bir fotograf çekip koyacağım buraya.

Fotograf demişken, fotograftan hiç anlamayan ben geçen hafta gittim bir Lomo action sampler aldım. (Aslında bi yere gitmedim, sahibinden.com'dan aldım.) Basit makineler olduğunu biliyordum da bu kadar basit olduğunu tahmin etmemiştim :) Basitlikten kastım kullanım kolaylığı değil, bildiğiniz eski tip analog makinelerden. Klasik fotograf filmi takılan, düğmeye bastıktan sonra cırt cırt sarmayı gerektiren bir makine (makine de denmez buna, basbayağı oyuncak, o kadar basit yani yapısı). Dijitalden sonra bunu kullanmak zor geldi. İlk birkaç çekimden sonra yanlışlıkla makinenin altındaki düğmeye basıp içteki filmi serbest bıraktım, noluyo yahu diyerek kurtarmaya çalıştım, iyice saçmalayınca kapağı açıp çekilen pozları yaktım vs.

Lomo'yu şurda anlatmış Dinemiz, zaten ben de ondan sonra heves ettim (yazıya "Lomo alacağına iki çeyrek al" diye yorum yapan şahsiyet benim). Dinemiz'deki balık gözü modeli, bendeki ise tek çekimde birbirini takip eden 4 minik foto elde edilen "action sampler". Alette vizör yok. Tam olarak neyi çektiğinizi bilmiyorsunuz. Flash, diyafram, ISO miso ayarı yok. O nedenle gündüz vakti gün ışığında, hatta öğlen 1-4 arası çekmek gerekiyormuş. Şurda birkaç örnek var. Bakalım, becerebilirsem eğer çekmeyi, bastıktan sonra paylaşırım burada.

Çok sevdiğimiz iki arkadaşı ("kanka" da diyebiliriz kendilerine) evlendirdik hafta sonu. Üstelik de komşu olduk :) Ee, kankalık kolay değil, epey bi koşturduk haftasonu ama güzel oldu. Şöyle kocaman bir ekip olduk artık:

Ekipte gözüken hatunlardan biri bugün-yarın doğuracak. Diğer 3 hatun ise 6 ay evvel 1'er hafta ara ile doğum yaptılar. Düğüne gelmektense büyükannelerinde viyaklamayı tercih eden bu 3 küçük adam bizi son 6 aydır en çok güldüren kişiler olarak blog arşivine girmeyi hakettiler: