Salı, Eylül 23, 2008

Özeleştiri

Kurtlar Vadisi'nden yıllarca imtinayla kaçtım, küçümsedim. Her bölümde silahların patladığı, onlarca insanın öldüğü bir dizinin yayınlanmasını hep eleştirdim, ben böyle şey izlemem kardeşim dedim. Çoluğa çocuğa kötü örnek oluyor, kültür düzeyi düşük alt gelir grubu yeni yetmeleri beyaz gömlek-siyah pantalon sokaklarda Polatvari dolanıyor deyip durdum. İzlemiyor olmaktan ve bunu ifade etmekten de içten içe gurur duydum.


Fakat sonradan farkettim ki mesela Pulp Fiction'ı gözümü kırpmadan izliyorum. Kill Bill serisini top ten listeme koymuşum, Fight Clup en çok seyrettiğim ve milyon kere de izlesem bıkmayacağım film olmuş, Matrix serisini ezberlemişim vs vs vs. Şu saydığım toplam 8 filmde sıkılan kurşun sayısı ve görülen kan hacmi herhalde Kurtlar Vadisi'nin tüm bölümlerinin toplamından daha fazladır.


Trinity'ye, Beatrix Kiddo'ya özenmedim mi, elbette özendim ama hiçbirini izledikten sonra elime silah / kılıç alıp birilerini öldürmeyi düşünmedim.

Demek ki Kurtlar Vadi'siyle gerçek sorunum dizide silahın yaygın olarak kullanılması değilmiş, başka bir şeymiş.


Çarşamba, Eylül 17, 2008

Kocamın yanında & İşimin başındayım

Döndüm ben. Günlük gibi kullanacağım dedim ama ikinci günden sonra hiç fırsatım olmadı oturup bir şeyler yazmaya.

Berlin'le ilgili bir kaç bir şey söyleyip bu konuyu burada kapatacağım.

1. Doğu Berlin'in kendine has trafik ışıkları var, Ampelmann diyorlar:


2. Berlin'in bayrağında bir ayı simgesi var. O nedenle şehrin neredeyse tüm sokaklarında renk renk desen desen ayı heykelleri var.


3. Şehirde neredeyse hemen hiç yokuş, tepe, yükselti yok. Dümdüz.

4. Mimari Berlinliler için çok önemli. Dümdüz ve sıradan bir bina bulmak pek kolay değil. Bugünde yaşıyor ama gelecek için inşaa ediyorlar (Tabi ben hep turistik bölgeleri gördüm. Yaşam alanları konusunda yorum yapamayacağım).

5. Egoist bir şehir denilebilir. Her 20 adımda bir "Berlin" isimli dükkanlar bulunuyor. Bu dükkanlarda üzerinde Berlin yazan t-shirtler, kıyafetler, çantalar, buzdolabı magnetleri, bardaklar, anahtarlıklar, ayı figürlü magnetler vs vs gibi hatıralar alabilirsiniz.

6. 3 gün boyunca iki büyük merkezi -Alexander Plazt ve Kurfürstendamm- fırsat buldukça dolanmama rağmen bir Pink Floyd t-shirtü bulamadım! Bir çok kişiye sordum, cevap veremediler. En son sabahın 10'unda konferanstan kaçıp Hard Rock Cafe Berlin'e gittim.


Malesef orada da yoktu! Onlardan bir dükkan adresi alıp (Cover Music -ki burası acaip meşhur bir yermiş, eski yeni yüzlerce DVD, albüm, CD, plak vardı.) oraya gittim. Ama onlarda da yoktu :( Nasıl olur diye kafayı yedim. The Wall'un konseri bu kadar ünlüyken, Pink Floyd tarihinde Berlin böylesine önemli bir şehirken, nasıl olur da bir Pink Floyd t-shirtü bulamam diye elemanlara söylendim. Ya evet haklısınız türünden bir şeyler söyleyip bir başka dükkana gönderdiler. Nihayetinde 2 ayrı Pink Floyd t-shirtü bulabildim kocam için (Evet, koca Berlin'de sadece 2 tane). Ama ikisi de "The Wall" veya Berlin'le ilgili değildi :( Yine de bu kadar çabaya değsin bari deyip ikisini de aldım :))

7. Berlin duvarı tamamen yıkılmış. Geriye sadece tabela ve kontrol noktasındaki klubeler (checkpoint charlie) kalmış.

Üstteki foto bana ait değil, şuradan aldım. Zira ben arabanın içindeydim tabelayı gördüğümde ve makineyi çıkartana kadar geçtik gittik oradan.

Minik minik duvar parçalarını hatıra olarak satıyorlar. Hatta sertifikaları bile var. Ben de aldım evime bir parça duvar.

Salı, Eylül 09, 2008

Berlin Günlüğü_2

Bugün gezmek için fazla vaktim olmadı. Sabahtan akşama kadar konferans nedeniyle oteldeydim.


Akşamsa otobüse atlayıp Kurfürstndamm'a geçtim (Otobüs 2,1€). Ulaştığımda saat sekize geliyordu ve malesef dükkanların hemen hepsi 20:00'de kapandığı için bir anlamı olmadı buraya gelmemin. Yine de biraz dolaşıp, sokaklarda turladıktan sonra otobüsle geri otele dönmeyi ve kocamla msn'de konuşmayı tercih ettim :) Berlin'de gece hayatının çok hareketli ve eğlenceli olduğunu, çok sayıda disko, cafe vs olduğunu biliyorum ama yanımda sevgili yoksa ve de kendisi evde yalnızsa yemişim eğlencesini :(

Trafik problemi hiç yok gibi, arabalar akıp geçiyor sanki. Bisiklet kullanımı da çok yaygın. Akşam vakti takım elbiseli bir sürü bisikletli erkek-kadın vardı yollarda.

Şehrin kendisi (en azından benim gördüğüm kısımları) aslında kocaman, yaşayan bir müze gibi. Her tarafta tarihi bir bina görmek mümkün. Binaların hepsi çok güzel korunmuş veya restore edilmiş ve halen kullanılıyorlar. Ve bu binaların arasına yeni, modern yapılar yerleştirilmiş. İçiçe geçmişler ama şahane bir uyum içindeler.
Şehirde görülmesi gereken pek çok yer var ama hepsiyle tek tek uğraşamayacağım için 2 saat süren "otobüsle turistik şehir turu"na katılmayı düşünüyorum çarşamba günü. Zaten o gün öğleden sonraki oturumlar benim işimle çok alakalı değil, rahatlıkla kaçabilirim yani :)

Pazar, Eylül 07, 2008

Berlin günlüğü_1

Önümüzdeki 5 gün boyunca blogu gerçek anlamda bir günlük gibi kullanacağım. Bilgilerinize.

Sabah 04:50 de kalkan uçağa binebilmek için gece 3:30 da kalkıp havaalanına gittik. İstanbul üzerinden Berlin'e ulaştığımda saat Almanya saati ile 10:30 civarıydı. Tegel havaalanından çıkıp taksiye bindim. Şöförün "where are you from" sorusuna "Turkiye" diye cevap verince beni hiç de şaşırtmayan bir şekilde Türkçe olarak "E hoşgeldiniz o zaman, ilk gelişiniz mi?" diye sordu şöför :)) Kısa bir Türkiye sohbetinden sonra taksiyle ufak bir Berlin turu yapıp otele geldim. Odaya yerleştim ve ilk hedefim olan Müzeler bölgesine geçtim. Otel yeri konusunda şanslıyım zira müzeler otelin hemen yanında. 15€ verip tüm müzeler için günlük giriş kartı aldıktan sonra başladım dolaşmaya.


İlk müze Antik Yunan idi, oradan aynı binada bulunan eski Mısır müzesine geçtim. Nefertiti ile fotograf çekindim :)





Peşinden Pergamon (yani Bergama) müzesine geçtim. Koca sunağı, devasa sütünları ve heykelleri bizim oralardan getirip burada muhteşem bir müze yapmışlar. "Yemeyenin malını yerler" diyerek ve iç geçirerek dolandım müzede.







Sonraki hedef kısa bür süreliğine ziyaretçilere açılan Babil sergisi oldu. Sanırım bugün son gündü çünkü çok kalabalık bir bilet kuyruğu vardı girişte. Ama ben günlük giriş kartı aldığım için sıra beklemeden girdim:)) Ancak, malesef orada fotograf çekmek yasaktı :(

Ardından İslami Sanatlar müzesine geçiş yaptım. Burada da Türkiye'den, Suriye'den, Ürdün'den getirtilmiş çok değerli parçalar vardı.



Sonra koştura koştura resim-heykel müzesine geçtim. Çünkü giriş kapanmak üzereydi.





Hızlıca tur atıp otele geldim ve buraya esas geliş sebebim olan konferansın açılış yemeğine katıldım.

Şu an yaklaşık 20 saattir uyanığım ve başım ağrıyor. Sanırım gece deliksiz uyuyacağım :)

Perşembe, Eylül 04, 2008

Leylek gördüm havada

Karadeniz muhteşemdi. Trabzon-Rize-Artvin arasında yaşananlar için "fırsat bulabilirsem eğer" detaylı bir yazıyı sonra yazacağım.

Daha tatil modundan çıkamamışken, Almanya'ya gidiyorum bir haftalığına.

Pazar sabah 04:50 Adana - 06:30 İstanbul / 08:40 İstanbul - 10:35 Berlin (TR saati ile 11:35) şeklinde bir aktarmayla geçeceğim yaban ellere.

Pazar günü havalanından otele gidip yerleşiyorum, konferans organizatörleri vs gibi birileri varsa görüşüyorum ve de öğleden sonra müzeler adası olarak bilinen (Museumsinsel) yere gitmeyi, Nefertiti'yi, Pergamon sunağını görmeyi planlıyorum.

Katılacağım konferans ile ilgili detaylar http://www.icpws15.de/ adresinde. Ama ben hepsine girmeyeceğim.

Çarşamba akşamı konferans organizasyonu şurada bir akşam yemeği düzenleyecekmiş.

Perşembe öğleden sonra da şöyle bir tur varmış.
Cuma günü dönüş günü. Oranın saatiyle 11:35'te uçağa biniyorum, Türkiye saatiyle 15:20'de İstanbuldayım.

Cuma akşam İstanbul'da babamlarlayım. Cumartesi günü de 20:00 uçağına binip 21:35'te sıcak, sevgi dolu yuvamıza dönüyorum :)))

10 eylül'de yapılacak big bang deneyinin, birilerinin iddia ettiği gibi kara delikler oluşturup, dünyayı yok etmesi durumunda bunların hiçbiri (en azından bir kısmı) gerçekleşemeyecek. Gerçi ben astrofizik doktorası yapan Meltem'e sordum ölecek miyiz diye. O da aşağıdaki gibi bir cevap yazmış:

Hayir olmeyecegiz :)
O mini karadelik dedikleri hakikaten mini, karadelikler zaten sadece 'olay ufku' denen capa yaklasilip icine girildiginde yutar, hizlandiricinin icinde metrenin katrilyonda biri kadar capa sahip bir karadelige girebiliyorsa birileri insan degildir zaten, birak yokolsun :)))



"Evet, var öyle bir ihtimal" deseydi eğer gitmeyip, son günlerimi kocam ve ailemle geçirecektim :)))

ps. Şimdi öğrendim, havai fişek yarışması varmış Berlin'de 5-6 Eylül'de. Kaçırıyorum :(