Cumartesi, Mayıs 03, 2008

Tabiat Ana'ya

Kitaplarla ilgili hikayemin nerede ve nasıl başladığına dair hiçbirşey hatırlamıyorum! Muhtemelen ben de her Türk çocuğu gibi ilkokulda Cin Ali serisiyle başlamışımdır. Annem ve babam pek de okuma meraklısı değillerdi. Ama ben çocukken bayılırdım elime birşeyler alıp okumaya. Bir eve misafirliğe gittiğimizde ilk baktığım yer -eğer varsa- kitaplık olurdu. Kitaplığın başına geçer, tek tek incelerdim.
Sevgili anne ve babama bunu defalarca söylediğim için buradan itiraf etmekte de bir sakınca göremiyorum. Çok güzel ve keyifli bir çocukluk dönemi geçirmedim ben. Bizimkiler gezmeyi pek sevmezdi. Mütemadiyen ekonomik sıkıntı yaşandığı için, eve kapanmayı tercih ederlerdi. Harcanan her kuruşun hesabı yapılırdı. İçine kapanık, sessiz bir çocuktum ve kitaplar benim için dış dünyaya açılan bir kapı gibiydi. Ama kitaplar da "ekstra masraf" hanesinde gözüktüğü için öyle sürekli kitap alamazdım. Ordan burdan bi şekilde elime geçen veya hediye gelen kitaplarla sınırlı oldu çoğunlukla okuduklarım. Arada bir maaş aldıkları gün bir kitap alırlardı bana. Daha doğrusu ben yalvarırdım kitap alın diye. Babam "Altın Kitaplar" serisinden birşeyler alırdı. Annem de "Kemalettin Tuğcu", "Ömer Seyfettin" ve "Gülten Dayıoğlu" kitapları getirirdi. Bir de annem dairesinde "Ana Brittannica" ansiklopedisine abone olmuştu, her ay bir fasikül gelirdi. Bayılırdım o fasikülleri okumaya.
Hızlı okumakta üstüme yoktu. İlkokul 3. sınıfta öğretmen hızlı okuma yarışması yapmıştı ve birinci olmuştum. Ama pek de güzel hatırlamam o yarışmayı zira hediye alınması için sınıftan başka öğrencileri görevlendirmişti. 2.'ye masa lambası, 3.'ye güzel bir bluz geldi. Bana ise okunmuş ve karalanmış bir "Nasrettin Hoca fıkraları" getirmişti arkadaşım. Muhtemelen hediye ile hiç uğraşmamış, evden alıp gelmişti. Zaten o kızı da hiç sevmezdim :))
Evde vaktim genellikle odaya kapanıp kitap okumakla geçerdi. Okumadan uyuyamadığımı da hatırlıyorum. Okuyacak birşey bulamazsam da, döner bi daha okurdum aynı kitapları.
"Tom Amca'nın Klübesi" "Küçük Kadınlar", "Dört Kardeştiler" ve "Düşler Çağı" en sevdiklerimdi.
Arada bir dayım bizde kalırdı. Zehir gibiydi dayım. Çok zekiydi. Çok okurdu. Halen de zekidir ve okur :) Bazen de bizde unuturdu okuduklarını ya da bilerek bırakırdı, bilemiyorum. İlkokuldayken onun okuduklarını okuyamazdım ama yaş ilerledikçe onları da okumaya başladım. Dayıma ait ilk okuduğum kitap Knut Hamsun'ın Açlık'ı oldu. Çok sevmiştim. 3 kere üstüste okudum galiba. Jack London'ın bütün kitaplarını da dayım sayesinde okudum.
Liseye geçip de harçlık almaya başlayınca kendi kitaplarımı kendim alır oldum. Sonra da ipin ucu kaçtı zaten. Kitapçıya girer, araştırma felan yapmadan, ne çıkarsa bahtıma der bir şey alır çıkardım. Belirli bir tarzım yoktu ama o zamanlar en sevdiğim yazar Maksim Gorki idi. "Ana" ile başladım, tüm kitaplarını okudum Gorki'nin.
Üniversitede ise kitap okuma alışkanlığım yavaş yavaş azaldı diyebilirim. İlginçtir, bir çok insan o yıllarda başlar kitap okumaya. O zamanlar çevremde pek çok kişi felsefe kitapları ile haşır neşirdi. Okuyorlar, anlıyorlar bi de üstüne tartışıyorlardı. Bense ısrarla okumama rağmen birşey anlıyamıyordum! Hacettepe'deydim, sosyalist geçiniyordum ama Marks'ın Kapital'ini defalarca okuduğum halde anlayamıyordum! Beynime ağrılar giriyordu. Hatta bir ara salak olduğum kanaatine bile vardım. Aynı şey Nietzsche'de de oldu mesela. 3 cümle okuyunca başım ağrımaya başlıyordu. Sonra o işlerin bana göre olmadığına karar verip o dönemler benim için daha elzem olan General Chemistry, Inorganic Chemistry, Organic Chemistry gibi eserlere döndüm!!! Felsefe okumam gerektiğini söyleyen arkadaşlardan birine Solomons'un organik kimyasını uzatıp, "sen hele şunu oku bakalım anlıyabiliyor musun?" dediğimi de hatırlıyorum :) Gerçek şu ki, ağır bir ders programımız vardı ve ben okulu uzatmadan bitirme derdindeydim. Kimyayı anlamaya çalışmaktan dolayı sosyal içerikli kitaplara beynimde yer kalmıyordu. Her ikisini yapabilecek kadar zeki de değildim ve zor da olsa bu gerçeği kabullendim. Sosyal içerikli kitaplar yerine TUBİTAK yayınlarını, bilimkurgu kitaplarını tercih etmeye başladım.

Şu an kitaplar halen hayatımın olmazsa olmazlarından. Ama hala bir tarz oturtabilmiş değilim. Keyfekeder değişiyor okuduklarım. Bir dönem Yurt Kitap Yayın'ın eserlerine takıldım. Alamut'u soluksuz okudum. Sonra bir dönemim Ayn Rand ile geçti. Bir dönem Irvin Yalom'a merak sardım. Bir ara Michael Crichton'un bilimkurguları günlerimi doldurdu. İhsan Oktay Anar'la Osmanlı'yı sevdim. İş hayatının gerçeklerine Karakter Aşınması ile alıştım. Jean Christopher Grange'la dedektif oldum.
John Zerzan'ın Gelecekteki İlkel'i Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sını peşpeşe okudum. Biri gelecekte avcı-toplayıcı ilkel yaşam biçimine döneceğimizi söylerken, diğeri insanların fabrikalarda üretildiği, sosyal konumlarına göre üretim yapıldığı bir dünyadan bahsetmekteydi.

Son okuduğum kitapsa Tolstoy'un Diriliş'i oldu. Evde halen daha önce alınmış ve okunmayı bekleyen veya kocamın okuduğu ama benim okumadığım veya biraz okunup yarım bırakılmış kitaplar var. Elbet onların da zamanı gelecek. Bir de "Yerdeniz Serisi" ve "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" gibi alınıp okunacaklar listesi var.

Kitaplarım gözüm gibi bakılması gereken, çok çok kıymetli şeyler değillerdir benim için. Okuduğum kitapları başkaları da okusun diye veririm. Çoğu da geri gelmez ama birilerinin onları okuduğunu bilmek düşüncesi içimi rahatlatır.
Okuduğum kitaplar hakkında tartışmayı da sevmem. Nasıl diyeyim, sevgili gibidir o kitap benim için. Bizim aramızdadır okunanlar, hissedilenler. Özeldir. Yazar onu öyle yazmıştır ve tartışılsa da değiştirilemez artık bana hissettirdikleri. O yüzden çok sevdiğim bir kitabı yıllar sonra alıp tekrar okumayı da istemem. Çünkü ben değişiyorum, değişmişimdir ve muhtemelen ilk okuduğum zaman hissettiklerimi hissettirmeyecektir gibi düşünceler içerisindeyim. Bir de, komik gelmesine rağmen elime bir kitap geçince okumadan önce mutlaka kapağını açıp koklarım :)

Aslında hemen hergün ideefixe'e girip kitapları incelerim. Ama sanırım artık "bir kitap okudum, hayatım değişti" diyebileceğim dönemleri geçtim.

Sevgili Beray, umarım merakını birazcık giderebilmişimdir. Ben de uzun süredir görüşmediğim Çekirge'yi sobeliyeyim bari :)

5 yorum:

cekirge dedi ki...

süpriz oldu. :)
sanırım kitaplar hakkında yazmam isteniyor. bakalım yapabilecek miyim :)

CHROMA dedi ki...

aaaaa! ben senin artık takip etmediğini sanıyordum, bugün mail atacaktım sobeledim diye :))
Evet, kitaplarla olan hikayeni anlatman gerekiyor(muş).

Tabiat Ana dedi ki...

teşekkür ederim .Organik kitabı konusunda ise çok haklısın ne desem az...:)

cinar dedi ki...

Amaaaan, kimyaların her türlüsünün her türlü eziyetini çekmişimdir ben de. Ama en çok da farmasötik kimyadan sanırım. Şimdi gülerek hatırlıyorum o acı günleri :) Hayatımın ilk 19'unu o dönem almıştım mesela :))
Diğer kitaplarda da çok benzerlikler buldum ya, inanılmaz.
İlkokul çağıma ait en güzel kitaplardandır Gülten Dayıoğlunun kitapları, sonra Dört Kardeştiler, Küçük Kadınlar, daha bir sürü var ya :)
İ.O. Anar'ın severlerindenim ben de.
Çok güzel oldu seni okumak.
Merhaba Chroma :)

CHROMA dedi ki...

Hoşgeldin Çınar :)