
Bu görmüş olduğunuz şey gerçek bir insan beyni. Herkeste var. Aynı yaşta ve aynı cinste olan insanlar için beyin boyutu, kütlesi felan hemen hemen aynı. Ama tabi kullanım kapasiteleri farklı oluyor. Neyse, bugün bahsedeceğim şey bu değil.
Değerleri bilim adamları-bilim kadınları beyin üzerinde bazı çalışmalar yapmışlar ve bugün artık biz biliyoruz ki beyin kıvrımları arasında oluşan şu mini mikro elektrik akımları aslında bütün hayatımızı, düşünce yapımızı, karar verme mekanizmamızı yönlendiriyor. Bu akımda anlık, ufacık, minicik bir şok yaşanması ise bir anda bizim için herşeyin değişmesine sebep olabiliyor. Bu durumda ki kişiyi ise kısaca "Kafayı sıyırdı" diye nitelendiriyoruz. Beynin çalışma sistemi, öğrenme, düşünme yöntemleri ve kapasitesi, vücudu nasıl kontrol ettiği felan az çok açıklanabilse de, "nasıl oluyor da oluyor?" kısmı halen büyük bir muamma. Ama bugün ki konum bu da değil.
Görüldüğü üzere beyin 2 lobdan oluşuyor. Her iki lob arasında elektriksel geçişlerin olduğu bağlantı noktaları mevcut ama bu noktalar kesilse dahi kişi normal yaşamına devam edebiliyormuş. (Hatta epilepsi hastalarında krizlerin işte bu loblar arası transmisyon esnasında bir problem meydana gelmesi sonucu oluştuğu tespit edilmiş ve tedavi olarak da bazı hastalarda iki lobu tamamen birbirinden ayırıyorlarmış).
Beynin sol lobunun vücudun sağ tarafını yönlendirdiğini, sağ lobunun ise sol tarafı yönlendirdiğini hepimiz biliyoruz. Yani sol kolumuzu kaldırmak için aslında komutu beynin sağ tarafında ki lobdan alıyoruz. Ayrıca, beynin sol tarafı daha bilimsel, daha analitik, daha rasyonel, mantıklı davranmamızı sağlarken; sağ taraf daha duygusal, daha sanatsal olmamızı, hayal gücümüzü kullanmamızı sağlıyor. Ve bizim yaşam tarzımız, bakış açımız, yeteneklerimiz aslında beynin hangi tarafını daha yoğun kullandığımıza göre değişiyor.

Aslında herkes hem sağı hem solu kullanıyor ama sol lobu daha aktif çalışan kişiler daha çok matematik-fen dallarında başarılı olurken sağ lobu daha aktif kullanabilenler ise yaratıcılık, duygusallık gerektiren sanatsal faaliyetlerde bulunuyorlar. Bu nedenledir ki, solak kişiler aslında daha duygusal, daha hayal gücü yüksek insanlar oluyorlar. Her iki lobun da aktif çalışması ise "tadından yenmez" durumunu ortaya çıkartıyor ki sanırım 10 parmağında 10 marifet kişiler işte bu gruptan oluşuyor.
Olayı kendime döndürecek olursam eğer, ben galiba sol lobu aktif kullanıpta sağ lobunu hiç kullanamayan gruptayım. Konu sanat oldu mu açık söylemek gerekirse tam bir "odun" olabiliyorum. Fazla duygusal değilimdir, yaratıcı olduğum söylenemez, resim yeteneğim hiç yok, estetik kavramım pek gelişmiş değildir, müzik kulağım çok kötüdür, ritm duygum düm-tekten öteye gitmez, dans edemem vs vs vs..
Hatırlıyorum, çocukken de çok farklı değildim, fazla heyecansızdım mesela. İlkokulda felan güzel flüt çalardım ama çok da umrumda değildi bu. Matematik çalışmayı daha çok severdim mesela. Oldum olası hayallere dalıp gittiğimi hatırlamam. Çocukken çok kitap okurdum ama bu durum bile hayalgücümün, yaratıcılığımın gelişmesine yeterli olamadı. Ve gerçek şu ki bu durumda olmaktan hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Sanatın herhangi bir dalına karşı az biraz da olsa yeteneği olan kişilere hep imrenmişimdir.
Hep aynı stil giyinmekten, hep aynı renkleri kullanmaktan, hep aynı saç modeli ile dolaşmaktan gerçekten sıkılıyorum ama başka türlüsünü yapabileceğimi, taşıyabileceğimi de düşünemiyorum. Olay işte hep beyinde bitiyor. Azıcık değiştirebilsem şu nöronların yerlerini herşey düzelecek aslında.
"Acaba diyorum, küçükken şu an hatırlayamadığım bir travma geçirdim de duygusal bağlarımı köreltme ihtiyacı mı hissettim?" diye düşünüyorum bazen. Hani bilinçaltında kapalı kalan bir yerlerde nöro-transmitterleri oynatmamı engelleyen bir şeyler mi var acaba?