Perşembe, Kasım 09, 2006

Çalışan bir insanım

Kendimi bildim bileli çalıştım ben. Üniversitedeyken ilk iki yaz tezgahtarlık yaptım, sonraki yazlar ise yaz okulunda geçti malesef. Okul bitti, hemen teyzemin yanında sigortacılığa başladım, iki ay sonra kimya ile ilgili başka bir işyerine, 9 ay sonra kimya ile ilgili bir başka işyerine ve bir sene sonra da buraya geçiş yaptım. Arada hiç boşluk olmadı, bir gün bile. Şanslıydım galiba iş konusunda. Evet, çalışmak önemli benim için. Yani şimdi sana 3 ay süre deseler, boşsun ne yaparsan yap deseler afallarım. Seviyorum çalışmayı. Ama mesela müzik gibi, heykel gibi ya da herhangi bir başka konuda yeteneğim olsaydı, onların üzerine yoğunlaşmayı tercih ederdim. Çünkü hayatı güzelleştiren, yaşanır kılan esas mevzular şirket, iş, bordro felan değil. Farkındayım.
Tezgahtarlığı saymazsak eğer, hep büyük şirketlerde çalıştığımdan dolayı ister istemez bazı şeyleri takip etmek, kişisel gelişime önem vermek durumundayım. Zira kendinizi kanıtlayana kadar, hele ki yaşca küçükseniz ve de çalıştığınız sektörde deneyimsizseniz, bir çok şeyi algılayamayabiliyor ve dışlandığınızı, önemsenmediğinizi rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. İşte bu yüzden sadece teknik yönden değil, her konuda kendinizi geliştirmek, algılarınızı açık tutmak zorundasınız. Hatta bazen kişisel gelişim, teknik deneyimin de ötesine geçebiliyor.
Herşeyden önce hiç bir şirket aptal biriyle çalışmak istemez. Burdan akıllı olduğum sonucunu çıkartmıyorum elbet, daha katetmek gereken çok yol var. Kimileri gerçekten şanslı oluyor, doğuştan bazı iletişim yeteneklerine sahip oluyor ki bu insanlar zaten hemen parlayıveriyorlar. Mesela benim müdürüm benden sadece 4 yaş büyük. Bundan 4 yıl önce, yani benim şu an olduğum yaşta, o müdür olarak çalışıyordu. Ve uluslararası düzeyde geleceğinin çok parlak olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok.
Bunları bir kenara bırakırsak, bağlantılarda okuyacağınız bir kaç yazı, sistemi görmek ve anlamak adına, orta kademe bir yönetici (eski adıyla şef, yeni tabirle supervisor) olarak benim çok işime yaradı:

- Cennet gibi işyeri olmaz.

- Motivasyon denilen şey çoğu zaman paraya bağlı değildir. Kişinin içinde çalışma isteği yoksa, bunu değiştirmek genellikle pek mümkün değildir. Altınızda çalışan birileri varsa bunu bilerek hareket etmek gerekir.

- Herşeye hayır diyen insanlar aslında korkaktır.

Şu yazıyı okuduğumda da pek hoşuma gitmişti, keşke pek çok yönetici böyle olsa demiştim. (Tabi bi de kendisiyle çalışan kişilerin fikrini sormak lazım.)

"Karakter aşınması" adlı kitap da bence çalışan, ya da çalışmayı düşünen her insanın mutlaka okuması gereken kitaplardan biri.

Aslında çok var tabi böyle yazılardan. Sistem sürekli değişiyor ama değişmeyen iki şey var bana göre: 1.Kurulan her şirket para kazanmayı amaçlar, kendisine para getirmeyecek hiç bir şey yapmaz. Prestij için yapılan sosyal sorumluluk projelerinin de amacı farklı müşteri kesimlerini kendine bağlamaktır, olumsuz imaj yaratmamaktır.
2. Paranın ve ticaretin etiği yoktur. Din, dil, milliyet, siyasi görüş felan dinlemez.

Yukarıda da dediğim gibi, bütün bu kişisel gelişim çalışmaları kendinizi ispatlayana kadardır. Ondan sonra canınızın istediği gibi davranabilirsiniz. Tabi kılıfına uydurduğunuz müddetçe. Ben henüz o aşamaya gelemedim.

Ayrıca, bir de Dilbert'i takip ederim hergün Radikal-onlinedan. Çok güzel anlatmaktadır işyerlerinin gerçeklerini.

İş hayatına atılacak çömezlere başarılar.

0 yorum: